BİR KISIR DÖNGÜ HEYULASI
Türkiye Cumhuriyeti’nin
100. yılına yaklaştığımız bugünlerde geriye dönüp baktığımızda ölçeğini
genişletebileceğimiz kocaman bir kısır döngü içinde olduğumuzu görüyoruz. Dönem
dönem suni refah dönemleri ve pozitifliklerin yaşandığı yıllar olsa da çoğu
konuda başladığımız yere dönüyoruz. Eğitimden dış politikaya, sağlık
politikalarından ve kişisel hak ve özgürlüklerin tartışılmasına kadar geniş bir
yelpaze,, Lakin biz bu yazıda toplumun büyük bir kesimini etkileyen artan et ve
süt fiyatlarını dolayısıyla tarım politikalarını ele alalım.
Geçen aylarda ana akım
medyada “peynir fiyatları et fiyatını geçti” “süt fiyatları cep yakıyor” konulu
çokça haber yapıldı. Sektörün milyonluk paydaşlarına mikrofonlar uzatıldı.
Yanıt çoğu zaman “artan girdi fiyatları” oldu. Fiyatların daha da artacağı cümlelerin
sonuna eklendi. Tüketicilerin bazıları siyasilerin yönlendirmesiyle üç harfli
mağazaları, bazıları aracıları bazıları ise üreticileri suçladı. Biraz
müneccimlik olacak ama süt fiyatlarına gözümüzün alışmak üzere olduğu
bugünlerde et fiyatlarının artışına gözümüz pek alışamayacak. Neden mi? Bizim
köylülerin dediği gibi “anası olmazsa danası olmaz” da ondan. Peki ne oldu o
analara? Kesildi. Kasaba gittiğimizde istediğimiz o “bir kilo dana kıyma”
aslında o ineklerdi. Yüzlerce süt çiftliği kapandı. TÜİK’in açıkladığı rakama
göre Ekim 2022’de toplanan süt miktarı bir önceki yılın Ekim ayına göre %9.6,
bir önceki aya göre ise %3.4 azaldı. Bu rakamları gören bir vatandaş “ ne de
olsa liberal bir ülkede yaşıyoruz arz daralınca fiyatlar yükselmiş” diye
düşünebilir. Lakin süt ve et üretiminde işler böyle yürümüyor. Koç grubunun
sattığı SEK markasını satın alan ve süt sanayicilerinin en önde gelenlerinden
olan Harun Çallı’nın Başkanlığını yaptığı Ulusal Süt Konseyi(USK) süt fiyatı
konusunda belirleyici kurum durumunda. Sıcak ve soğuk olmak üzere üreticinin
tavsiye süt satış fiyatı belirleyen kurum son 2-3 yıldır maliyetinin altında
süt fiyatı öneriyor. Dünyada kabul gören süt-yem paritesine bakmak yerine
hükümetin “aman enflasyon artmasın” söylemleri peşinden giden konsey bugün süt
arzının daralmasında birinci neden olarak görülüyor.
Süt arzı öylesine daraldı
ki süt sanayicisi süt işlemeye devam etmek adına mevcut tavsiye satış fiyatının
üzerinde rakamlarla süt almaya başladı. Doğal olarak kendi kazancından ödün vermeden
raflara bunu yansıttı. USK son olarak 15 Ekim 2022’de toplandı ve “tavsiye
satış fiyatı” olarak 8.5 TL belirledi. Bugün itibariyle üretici çiğ süt
fiyatları 10-12TL arasında seyrediyor. Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Derneği’nin sağmal bir ineğin günlük 1 litre süt maliyetinin
12TL hesapladığı bir ortamda USK’dan henüz bir açıklama yok.
Mevcut dolar kuru
nedeniyle süt tozu veya canlı hayvan ithalatına da yönelemeyen hükümet
kesimlerin durdurulması ve büyükbaş hayvan sayısını arttırmak adına çeşitli
hibe ve sübvansiyonlu kredilere başvurmuş durumda. Dışarıdan bakıldığında doğru
bir çözüm yolu olduğu düşünülen bu destekler ise çoğu zaman yerine ulaşmıyor.
Verilen hibelerin yatırımın tamamlandıktan sonra verilmesi cebinde yem alacak
parayı bulamayan Ahmet amca, Ayşe teyzenin desteklerden faydalanamamasına neden
oluyor. Sektör dışından gelen, daha önce bu işle bir ilgisi olmayan
sermayedarların hibelerden yararlanıp arzı bir anda yukarı çekip fiyat
dengesini bozmasına ve zarar ettiklerini görünce aniden sektörden çıkması ise
2-3 yıllık periyotlarda deneyimlediğimiz bir durum.
Süt üretimindeki bu kısır
döngünün et fiyatlarına yansıması da farklı bir denkleme dayanıyor. Süt
fiyatları maliyetinin altında kaldığında süt inekleri kesime gidiyor. Bir anda
artan et üretimi et fiyatlarını düşürüyor ve et üreticisi maliyetinin altında
kesim yaptırmak zorunda kalıyor. Bir kısmı üretimi bırakıp farklı alanlara
yelken açıyor. Kesilecek inek sayısı azaldığında ise “anası olmayınca danası da
olmadığından” bir anda et açığı oluşuyor ve fiyatlar tavan. Sonra tekrar
hibe/teşvik destekleme hamleleri geliyor. Türkiye hayvancılığı böyle bir kısır
döngüde seyrediyor yıllardır.
Başta Hollanda olmak
üzere AB ülkelerinin azot regülasyonu kararı sonrası süt ve et üretimi
azalacağı öngörülüyor. Bu ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamak için özellikle
Güney Amerika ülkelerinden ithalata başvurabileceğini tahmin etmek zor değil.
Bu da bizim gibi zaman zaman “paramız var ki ithal ediyoruz” anlayışına sahip
ülke hükümetleri için oldukça talihsiz bir gelişme. Bu senaryoda yerli üretimin
arza göre planlanması zorunlu görünüyor.
Gelecek yıllar için de
hayvancılık sektörü belirsizliğini koruyor. Şiddeti gittikçe artan kuraklık süt
ve et üretimi maliyetlerini arttıracak. Sayıları gittikçe azalan küçük aile
işletmeleri fiyat dengesizliği ve artan maliyetlerden en çok etkilenen üretici
grubunu oluşturuyor. İnek başına süt ve et üretim verimi düşük olan
işletmelerin sübvanse edilmeden ayakta kalması oldukça güç. 50 adet büyükbaş
sayısının altında kalan işletmeler küçük aile işletmeleri olarak
nitelendiriliyor. Mevcut konjonktürde küçük aile işletmelerinin büyüyüp orta
ölçekli işletmeye dönüşmesi veya tamamen sistemden çıkması öngörülüyor. Lakin
bu işletmelerin denklemdeki rolü sanılandan daha kilit durumda. Orta veya büyük
işletmelerin kendilerine koyduğu kotanın üzerindeki hayvanlar işletmelerin
karlılığını azalttığından elden çıkarma yoluna giderler. Bu hayvanların
potansiyeline ulaşıp gıda üretimine katılması için küçük işletmeler elzem
durumdadır. Ülkemizin temel sorunlarından biri olan köyden kente göç sonrası
oluşan çarpık kentleşme ve kent yoksulluğunun önlenmesinde de küçük aile
işletmelerinin varlığı önem teşkil etmektedir. Asgari ücret düzeyinde bile
gelir elde edemeyen kırsaldaki genç nüfus işletmelerini terk ederek kentlere
göçmekte ve bu da hepimizin bildiği ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu
durumun önünün alınması için küçük işletmelerin et ve süt fiyatlarının orta ve
büyük ölçekli işletmelere yakın seyretmesi gerekmektedir.
Uzmanlar bu durumun
sağlanması için kırsalda kooperatifleşmenin yaygınlaşması gerektiğinin altını
çizerler. Lakin uzmanların zihnindeki “kurumsal bilgi ve beceriler” belli bir
eğitim seviyesinden bile yoksun kalmış bir kitlenin uygulamaya döküp, kurumsal
bir altyapı oluşturup, kooperatif kurması istisnalar dışında mümkün değildir.
Ayrıca makineleşme konusunda yeteri seviyeye gelememiş bu işletmelerin günlük
iş yükü ve yaş ortalaması düşünüldüğünde bir araya gelip kurumsallaşmalarını
beklemek abesle iştigaldir. Bunu deneyen birçok kırsal yerleşimde
kooperatiflerin yönetim yetersizliklerinden/yolsuzluklarından kaynaklı ciddi
maddi kayıpların yaşanması kırsaldaki üreticilerin bu çözüm önerisine olumsuz
baktıkları kabul edilmelidir.
Kendi başlarına
bırakılmaları ciddi sorunlar yaratan küçük aile işletmelerinin bugüne kadar
zarar gördüğü USK tarafından korunması gerekmektedir. Süt fiyatının USK eliyle
baskılanması sonrası sermayesi olmadığı için süt üretimini bırakan küçük aile
işletmelerinin süt arzındaki önemi bugün TÜİK verilerinde görüldüğü gibi market
raflarında da karşımıza çıkmaktadır. Bu tablo sonrası orta ve büyük ölçekli
işletmeler süt fiyatının baskılanması sürecinde sermayelerini kullanıp bir
ölçüde kapasitelerini düşürmek zorunda kalarak süt arzının daralmasına ortak
olmuşlardır. Bugün gelinen noktada USK fiyat açıklamayı bırakmış olup sanayici
ve üreticiyi baş başa bırakmıştır. Dışardan bakıldığından olumlu olan bu
gelişme sadece orta ve büyük ölçekli işletmeler açısından pozitif sonuçlar
doğurmuştur. Özellikle süt sanayicilerinin birçoğu, aynı zamanda kesif yem
üreticisi/tedarikçisidir. Bu sanayiciler artan süt ve et fiyatları sonrası
kesif yemlerde yukarı yönlü fiyat değişimleri yapmıştır. Bu durumda süt/et
üretim maliyetleri artan küçük aile işletmeleri yine maliyetinin altında ürünlerini
satmak zorunda kalmaktadır.
Et, süt, mısır, arpa,
buğday vb ürünlerin fiyatlarını düşürme iştahı olan devlet, MSB aracılığıyla açtığı
tahıl koridoru sonrası fiyatı sabitlenen yem hammaddelerinden kesif yem üretimi
yapan yem fabrikalarındaki fiyat artışlarını denetlemelidir. USK küçük aile
işletmelerini koruyacak şekilde süt fiyatını revize etmelidir. Küçük aile
işletmelerinin teknolojik yatırımlarını desteklemek için açıklanan hibe/teşvik
desteklemelerinin şartları sermayedarlar lehine değil bu aile işletmeleri
lehine düzenlenmelidir. Hibeye konu yem hazırlama vagonları, hasat makineleri,
sağım üniteleri vb. ürünlerde satış bayilerin hibe desteğini duyup fiyat
artışlarına gitmeleri kamu eliyle önlenmelidir. Bu ve benzeri öneriler arttırılabilir.
Üretimi talebe göre planlayacak, talep fazlası ürünlerde ise süt tozu vb.
ürünlerin ihracı için gerekli sanayi yatırımlarının teşvikini beklediğimiz
devletin piyasaya müdahale şekli “ithal et” getirmek olmamalıdır. Lakin karkas et
fiyatının 120-135 arası değiştiği, “üretici nefes almaya başladı“ dediğimiz
bugünlerde Tarım Bakanının “ithal et” sinyalini vermesi başlıkta da
dillendirilen kısır döngünün bir halkasını oluşturmaktadır. Yerli ve milliliğin
ağızdan düşmediği bugünlerde muhtemelen mübarek Ramazan ayında sofralarımızı
şenlendirecek Sırp ve Güney Amerika çiftçisi üretimi kuşbaşılar, kıymalar…
Afiyet olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder