RUSYA’NIN UKRAYNA İŞGALİNİN SİYASİ GEÇMİŞİ VE JEOPOLİTİK ARKA PLANI
Avrasya olarak isimlendirilen bölgenin önemi temel alındığında, Ukrayna’nın tarihsel mirası, iki kıta arasında doğu-batı geçiş güzergâhı ve Rusya için kuzey-güney tamponu olarak, bölge içi ve dışı unsurların varlığının anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Ayrıca, farklı bir bakış açısı ile bu bölge geçmişinin anlaşılması, Ukrayna’nın yakın çevresindeki günümüz devletleri ile olan ilişkileri ve bu devletlerin Ukrayna’ya yönelik tutumlarının anlaşılmasına kolaylaştıracak ve bir hikâye ortaya koyacaktır.
Bugün Ukrayna’nın başkenti olan Kiev, Vareglerin devamı olarak da ifade edilen Rus(Slav) tarihini başlatan merkez olmuştur. 9. Yüzyılda Vladimir’in kurduğu Kiev Knezliği böylelikle Rusların tarihsel olarak atıf yaptıkları önemli bir merkezi oluşturmaktadır.
Yıllarca Rus İmparatorluğu’nun parçası olan Ukrayna, yine Rus İmparatorluğu ardılı olan SSCB’nin dağılma sürecinin bir yansıması olarak, 24 Nisan 1991’de Ukrayna SSC parlamentosunda alınan karar ile yapılan referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etmiştir. Ukrayna, 2014 ve 2022’de yaşadığı saldırılar öncesinde 24 oblast, özel statüsü olan 2 şehir olan Kiev ve Sivastopol ve Kırım Özerk Cumhuriyeti’nden oluşmaktaydı. Nüfusu yaklaşık 43 milyon olan Ukrayna’da toplam nüfusun %77,3’ünü etnik Ukraynalılar, %17,3’ünü ise etnik Ruslar oluşturur. 1991’deki referandum sonrası kazanılan bağımsızlık sonrasında, Ukrayna siyasileri zaman zaman Batıyla iyi ilişkiler denemiş zaman zaman ise Washington’un Moskova’ya göre çok uzak olduğunu deneyimlemiş ve Rusya’ya mecbur kalmıştır.
Dinyeper nehri Ukrayna’yı hem etnik hem de iç siyasal yapısında bir ayrım oluşturur. Dinyeper’in doğusu, nüfusunun çoğunluğunun Ortodoks Rusların oluşturduğu, maden gibi doğal kaynaklara sahip, ekonomisi genel olarak ağır sanayiye dayanan bir bölgedir. Batı Ukrayna ise etnik Ukraynalıların büyük çoğunluğu oluşturduğu, Katolik nüfusun önemli bir kısmını barındıran, daha ziyade tarımsal ekonomiye dayanan bir bölgedir. 1954 yılında Peresyoslav Anlaşması’nın 300. Yılı hediyesi olarak Rusya SSC’den ayrılarak Ukrayna SSC’sine bağlanan, 2014’de işgal ve ilhak edilen Kırım ise nüfusun büyük bir kısmını (%60) Ruslar oluşturmaktadır.
Bağımsız Ukrayna’nın ilk devlet başkanı olan ve 1991- 1994 yılları arasında bu görevi yürüten Leonid Kravçuk, yeni dönemin ilk yıllarında diğer bütün Sovyet ardılı devletlerde de yaşandığı gibi yoğun bir liberal siyasal ve ekonomik reform politikalarını hayata geçirmeye çalışsa da bu radikal adımların sonucunda bir kargaşa ortamı oluşmuştur. Halefi Leonid Kuçma ise 2. Dünya Savaşı sonrası bölünen Almanya’nın birleşme strajesini temellendiren Konrad Adenauer’ı örnek alıp denge politikası izleyerek Rusya’yı doğrudan karşısına almadan Ukrayna’nın birçok problemini sonuca bağlamıştır. 1994’de iş başına geldiği dönemde, Rus yanlısı olarak bilinmesine rağmen çok yönlü politika ile 1994 yılında NATO ile Barış İçin Ortaklık anlaşması imzalamış, İngiltere ve ABD ile heyetler arası üst düzey ilişkiler geliştirilmiş, Rusya ve Belarus’dan farklı olarak AB’ye üye olma yolunda vizyon ortaya koymuştur.
Kuçma’nın 2005 yılına kadar devam eden bu siyasetinin başarılı olmasında Rusya’nın kendi iç sorunlarıyla uğraşması muhakkak etkili olmuştur. 1999 yılında Başbakan olan Putin doğudaki ve içerideki ekonomik ve siyasi sorunları çözmeden Batıdaki problemlerle baş edemeyeceği gerçeğinden hareketle Batı ve Ukrayna arasında iş birliği büyük ölçüde artmıştır. 2005 sonrası giderek gücünü pekiştiren Putin ebedi sorun olarak gördüğü Batı’ya yönelik strateji hazırlamaya başlamıştır. Bu ölçüde 1999’da NATO’ya giren Polonya’dan sonra Ukrayna’nın da bu pakta dâhil olmasını önlemek adına siyasi ve askeri faaliyetlere girişmiştir. Putin ve tarihe bakıp tehdit algısı hisseden Rusların kâbuslarını oluşturan coğrafi gerçeklere bakarsak; karşımıza bir pizza dilimine benzeyen yatay üçgen şekilde düz bir ova çıkar. Bu pizza diliminin ucunda Polonya bulunur. Buradan, Fransa’dan Ural Dağları’na uzanan kuzey-güney boyunca 1600 km’yi bulan Fransa’nın batısını ve kuzeyini, Belçika, Hollanda, Almanya ve Polonya’nın tamamını içine alır. İşte bu dilimin ucundaki Polonya, Rusların olası bir Batı saldırısına karşı savunma yapabileceği dar bir koridoru oluşturur. Bu koridordan sonra ise Rusya sınırına gelindiğinde 4000 km uzunluğuna genişleyen hat dümdüz ovadan ibarettir. Büyük bir orduyla bile bu hattı savunmak imkânsız hale gelebilir. Geçmişe baktığımızda da Ruslar Batıdan gelen bir saldırı durumunda savunma yapmak yerine doğuya doğru çekilir ve “General Kış”ın düşmanı mahvetmesini bekler. Napolyon ve Hitler bu tuzağa düşüp mahvolmuşlardır.
ABD ve Batılı müttefiklerin yaptığı askeri ve maddi yardımlar Şubat 2022’den bugüne artarak devam etti. Özellikle Ukrayna direnişinin sembolü olan HIMARS roketatar sistemi sahada en çok etki eden Batı teçhizatı oldu. Savaşın Ukrayna lehine dönmesi sonrası nükleer tehdidi dile getiren Ruslar Ukrayna ilerleyişini yavaşlattı. Kırım dâhil işgal edilen tüm topraklarını geri almak istediğini ifade eden Zelensky ve hükümetinin bu kararlı tutumunun devam etmesi ancak Batı desteğiyle mümkün olacaktır. Rusların nükleer silah kullanma tehdidini blöf olarak kullanıyor olma olasılığı yüksek olsa da Batı’nın bu blöfü yemesi ve karşı saldırıya geçen Zelensky hükümetini frenlemesiyle karşılaşabiliriz. ABD’deki Cumhuriyetçi parti giderek oy oranları arttırırken Ukrayna’ya yapılan yardımların ülke içinde kullanılması gerektiğini ifade ederek Biden hükümeti üzerinde baskı kuruyor. Bu durumdan istifade etmek isteyen Rusların, Cumhuriyetçilerin tekrar iktidara gelinceye kadar referandum yaparak meşruluk kazandırmaya çalıştıkları ilhak bölgelerini ellerinde tutup olası Trump başkanlığında Donetsk-Luhansk bölgesinin tamamen Rusya’ya bağlanmasını sağlayabilirler. Zelensky hükümetini yıpratmak adına yapılacak yıpratma savaşının temelinde Kiev’in altyapısına zarar verecek drone saldırıları bu tezi güçlendirmekte. Bu perspektiften bakıldığında Zelensky hükümetinin kaybedilen toprakları geri alabilmesi için sadece iki yılının kaldığı görülebilir. Ukrayna, Amerikan yardımının kesilmesi sonrası Polonya başta olmak üzere Sovyet ardılı ülkelerin eski Sovyet sistemleri ile yetinmek zorunda kalabilir. Hâlihazırda maddi olarak büyük zarara uğrayan Ukrayna’nın geleceğe dönük en büyük kaybı ise gerek savaşta savunma sırasında ölen gerekse mülteci olarak Batı ülkelerine gidip oraya yerleşen genç nüfusudur. Bu ağır kaybın faturaları gelecekte karşılarına çıkacak olsa da ulus olma fikrinin yerleşmesi her kayba bedeldir.
Yorumlar
Yorum Gönder